Parmak izlerimiz ne kadar farklı ise her ülkenin eğitim modeli de bir o kadar farklıdır. Ülkelerin eğitim modellerinin şekillenmesinde ihtiyaçlar, beklentiler, demografik özellikler büyük rol oynar. Bundan dolayı da bi ülkenin eğitim modelini kopyalamak ya da biraz değiştirerek kullanmak uyuşmazlık yaratabilir. Çünkü eğitim sisteminin modellenmesinde sosyolojik ve ekonomik, psikolojik ve felsefi yaklaşımlar önem taşır. İsterseniz bizim eğitim sistemimize biraz göz atalım.

Eğitim Sistemimiz Hala Model Arıyor

Ne yazık ki bizim eğitim sistemimiz model belirleme konusunda kararsızlıklar yaşamaktadır. Bu konuda Birleşmiş Milletler İnsanî Gelişmişlik Raporu’da bir kanıt olmaktadır. Bu raporda Türkiye’de yetişkin nüfusun eğitim yılı ortalaması 6,5 yıl olarak görülmektedir. Bu duruma göre rapordan insanî gelişmişlik düzeyimizi en çok düşüren eğitimden aldığımız puan olarak görülmektedir. Aynı zamanda TIMMS (2011) raporunda da ailenin ekonomik ve eğitim düzeyleri ile öğrencilerin matematik ve fen puanı arasında pozitif yönlü bir ilişki olduğu göülmektedir. Başka bir ayrıntı yine bu rapora su yüzüne çıkıyor. Bu çokcukların evlerinde yeterince kaynak yok ve iyi hazırlanamaıyorlar. Mesela Güney Kore’de evlerin % 65’ inde çocuklara yönelik 100’den fazla kaynak bulunurken bizim ülkemizde bu oran sadece %14. Türkiye’de ailelerin eğitim düzeylerinin düşük olduğunu bütün bu rakamlardan ve değerlendirmelerden anlamak mümkün. Bu nedenle Türk Eğitim Sisteminin fırsat ve imkân eşitliğini öne çıkaracak eğitim yaklaşımından bir an önce vazgeçmesi şart. Eğitim sistemimizin dezavantajlı öğrencileri ihmal etmesi düşünülemez. Dezavantajlı çocukların erken dönemlerde yapılacak yöneltmeleri başarılarının önünde büyük bir engel olabilir. Ayrıca zaman içerisinde farklı isimlendirmelerle yoğun olarak köy ve kasabalarımızda görevlendirilmiş olan sözleşmeli, vekil, geçici gibi öğretmen sisteminden de hemen vazgeçilmelidir. Bu kadar öğretmen atama beklerken bu da ortaya eşitsizlik çıkaran bir durumdur.