Dün gece tutuklanma talebiyle hakkında yakalama kararı çıkartılan Diyarbakır Barosu Başkanı Tahir Elçi, serbest bırakıldı. Ayrıca serbest bırakılan Diyarbakır Barosu Başkanı Tahir Elçi için adli kontrol ve yurtdışı yasağı getirildiği öğrenildi.


CNN Türk’te Ahmet Hakan’ın sunduğu "Tarafsız Bölge" programında, "PKK terör örgütü değildir" dediği için hakkında yakalama kararı çıkarılan ve dün gece Diyarbakır’da gözaltına, bu Sabah uçakla İstanbul’a getirilen Tahir Elçi, saat 08.30 sıralarında Bakırköy Adalet Sarayı’na getirildi. Elçi, ifadesi alınmak üzere saat 09.50’de soruşturmayı yürüten Bakırköy Cumhuriyet Başsavcıvekili İdris Kurt’un odasına çıkarıldı. Yaklaşık 3 saat ifade veren Elçi’yi Diyarbakır eski Baro Başkanı Mehmet Emin Aktar, İstanbul Barosu Avukatı Ercan Kanar ve bölge baroları adına Batman Barosu Başkanı Ahmet Sevim savundu.

 İfadesinde soruşturmanın bağımsız olarak başlamadığını savunan Elçi, şunları söyledi:

"Ankara’da Hükümet üyeleri tarafından verilen talimat üzerine başlatıldığını düşünüyorum. Bana zaten ilk sorunuzla herkes tarafından terör örgütü olarak kabul edilen bir yapıya neden terör örgütü demediğimin sorulmasından, ön yargılı davrandığınızı veya ön yargılı olduğunuzu düşünüyorum. Ayrıca benim yüzümü dahi görmeden ve ifademi almadan hakkımda yakalama kararı talep etmiş olmanız da ve bu yakalama kararına ilişkin talebinizde hakime gerçeğe aykırı bilgi sunarak talepte bulunmanızda talimatla hareket ettiğinizi düşündürüyor. Çünkü mahkeme kararında benim hareketli olduğum ve adresimde sabit bulunmadığım gerekçesi, hakkımda yakalama kararı çıkarılmasına gerekçe kılınmış. Bu bilgi gerçek dışıdır. Hakkımda Cuma günü soruşturma başlatıldığını basından duymuş olmama rağmen Diyarbakır şehir merkezini ve adresimi terk etmeyerek dün gün boyunca Adliyede baroya tahsis edilen ifadeye davet edilmeyi beklerken, böyle bir davet almadım. Mesai bitiminde hakkımda yakalama kararı çıkarıldığını yine medyadan öğrenmiş bulunmaktayım. Bu kararı duymak üzere ilk iş olarak Diyarbakır Başsavcılığını aradım ve kararın infazı için baro başkanlığında beklediğimi kendisine bildirdim."

"SAVCILIK HAKKIMDA YÜRÜTÜLEN LİNÇ KAMPANYASI’NDAN SAF TUTMUŞTUR’

 Hakkındaki soruşturmanın çok katılımcı bir tartışma programı sırasında sarf ettiği bazı sözlerinden hareketle başlatıldığını ifade eden Elçi, "Soruşturmaya konu sözlerim, ultra milliyetçi bir siyasi parti temsilcisi ile yaptığım tartışma sırasında sarf edilmiştir. Bu yayından sonra özellikle hükümete yakın bazı yayın organları beni tahkir ve tehdit edecek şekilde bir kampanya başlatmışlardır. Belirli merkezlerden yönlendirildiği açık olan yoğun bir linç kampanyası başlatılmıştır. Baro telefonlarımız aranarak sözlü olarak tehdit edilmiş durumdayım. Savcılık makamının ve hakkımda karar veren hakimliğin bu linç kampanyasında saf tuttuğunu düşünüyorum" diye konuştu.

 Elçi ifadesinde şunları söyledi:

 "Bir savunma örgütünün, bir baro başkanının, bir televizyon programı sırasında sarf ettiği sözler nedeniyle hemen hakkında ceza soruşturmasının başlatılarak hakkında yakalama yoluna gidilmesi ve üstelik alt sınırı 1 yıl olan bir suç nedeniyle beyanı bile alınmadan hakkında yakalama kararı çıkarılması, Türkiye’de demokratik özgürlüklerin, ifade özgürlüğünün ve tutuklama hukuku bakımından yargının bu tutumu hazin bir tablo oluşturmaktadır.

 "ANAYASA’DA GARANTİ ALTINA ALINAN İFADE ÖZGÜRLÜĞÜMÜ KULLANDIM’

Ben Anayasada ve uluslararası sözleşmelerce de garanti altına alınan ifade özgürlüğümü kullandım. Bu hakkımı kullanırken resmi görüşün veya ultra milliyetçi bir siyasi partinin mesele ve olguları ifade ve tanımlama biçimine uymak zorunda değilim. Bu ifade ve tanımlama biçimim iktidarı ve toplumun bazı kesimlerini rahatsız edebilir. Hatta sarsabilir. Zaten ifade özgürlüğü bunun için vardır. Ben bu derece ağır bir meselenin merkezinde yaşayan ve çok önemli bir meslek örgütünün başında olan bir sivil olarak, kendimi özgürce ifade edemeyeceksem, resmi ve belli bir siyasi anlayıştan farklı görüş veya yorum ifade edemeyeceksem, bu kadar tarihi ve toplumsal meseleyi nasıl çözeceğiz.

 "SÖZLERİMİN ARKASINDAYIM VE DOĞRU OLDUĞUNA İNANIYORUM’

 Soruşturma konusuna gelince; söz konusu programa katılmam için program moderatöründen davetiye aldım. Bana tartışma konusunun Ankara’da yaşanan ve 100’ü aşkın insanımızın yaşamına mal olan bombalama nedeniyle Başbakan’ın yaptığı bir açıklamaya ilişkin olacağı söylendi. 18 kişilik IŞİD üyesi canlı bomba listesinin ellerinde olduğunu ancak hukuk devleti olmamız nedeniyle bunlar hakkında yakalama yapılamadığını söylemesi üzerine görüşlerimizi sunacaktık. Ben bu çerçevede kendimi hazırladım. Televizyon binasına vardığımda bombalama eylemine ilişkin yayın yasağı getirildiğini, bu nedenle meselenin içeriğini konuşamayacağımız söylendi. Ben programın başında yayın yasağının hukuksal bir analizini yaptım. Diğer konuklar da aşağı yukarı bu yönüyle meseleye girdiler. Ancak MHP’li bir milletvekilinin tamamen konu dışına çıkarak hemen terör ve terör örgütü gibi kavramları yoğun bir biçimde kullanarak ve özellikle Anayasa ve siyasi partiler yasasına göre halen faaliyetlerini yürüten son seçimlerde 6 milyonu geçen oy almış ve 80 milletvekili ile parlamentoda yer almış HDP’yi topyekün bir terör örgütü olarak sundu. Bunların ne kadar oy alırsa alsın muhatap alınamayacağını, kendileri ile konuşulamayacağını ve suçlu olduklarını söyledi. Bu şekilde program asıl konusundan saptırarak başka konulara sürüklendi. Aynı milletvekili toplumun belli bir kesimini suçlu göstererek bana yönelik sert tutumunu devam ettirdi. Bunun üzerine ben soruşturmaya konu olan sözleri sarf ettim. Ben bu sözlerimin arkasındayım ve doğru olduğuna inanıyorum. Öncelikle şunu belirtmem gerekir ki, dünyadaki en büyük çatı kurumu olan Birleşmiş Milletler’in teröre ilişkin üzerinde anlaştığı bir tanım yoktur. Ayrıca Birleşmiş Milletler’in bir örgütü olan Güvenlik Konseyi’nin veya diğer organlarının terör örgütü listesi yoktur.

Halen Birleşmiş Milletler’de üye olmayan devlet statüsü Filistin’in kurucu örgütü olan FKÖ ve Kosova Kurtuluş Ordusu olan UÇK’de bir dönem birçok ülke tarafından terör örgütü olarak kabul edilmiştir. Yine Güney Afrika Cumhuriyeti’ndeki Afrika Ulusal Kongresi isimli yapı da terörist olarak kabul edilmiştir. Ama daha sonra bu örgütün lideri Nelson Mandela devlet başkanı oldu.

 "RUSYA’NIN ANKARA BÜYÜKELÇİSİ PKK’YI TERÖR ÖRGÜTÜ OLARAK GÖRMEDİĞİNİ İFADE ETMİŞTİR’

 Bütün dünyanın terör örgütü olarak tanımladığı bir örgütü neden terör örgütü olarak kabul etmiyorsunuz sorusuna ilişkin olarak; terör örgütü dediğiniz bu yapı ile ABD Hükümeti son bir ay içerisinde bir çok kez Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti’ne çağrıda bulunarak diyalog ve müzakereye dönülmesini istemiştir. ABD’nin kast ettiği bu diyalog ve müzakerenin kiminle yapılacağından herhalde kimsenin kuşkusu yoktur. Kast edilenin terör örgütü denilen yapı olduğu açıktır. Avrupa Birliği yetkilileri de çeşitli defalar aynı çağrıda bulunmuştur. Filistin örgütlerinden Hamas, ABD ve Avrupa Birliği tarafından terör örgütü olarak kabul edilmekte ve terör listesinde yer almaktadır. Ancak Türkiye Cumhuriyet Hükümeti HAMAS’ı terör örgütü olarak kabul etmek bir yana, bu örgütün liderini Halit Meşal’i Türkiye’de resmi olarak ağırlamakta ve kendisine devlet başkanı protokolü uygulanmaktadır. Daha da önemlisi hali hazırdaki Başbakanımız Sayın Davutoğlu bütün dünyanın barbar ve vahşet örgütü olarak kabul ettiği IŞİD’i terör örgütü olarak görmediğini ifade etmiştir. Rusya’nın Ankara Büyükelçisi iki gün önce PKK’yı bir terör örgütü olarak görmediğini ifade etmiştir. Ben şahsen PKK ve KCK’yı bir terör örgütü kavramı içinde tanımlanamayacağını, bu örgütün ortaya çıkış şartları, tarihsel nedenler, 30 yıldır istikrarlı bir şekilde yürüttüğü silahlı çatışma potansiyeli, kırk bin militanını silahlı çatışmada kaybetmiş olmasına rağmen, halen on beş – yirmi bin silahlı militanı bünyesinde barındıran, Türkiye ve dünyada da düzenli örgütlenmesi olan, Kürt toplumunda bir dizi siyasal, kültürel ve sosyal taleplerinin de savunucusu olduğunu söyleyen ve Kürt toplumu arasında çok önemli bir desteğe sahip olan bu örgütün bir terör örgütü kapsamı içerisinde tanımlanamayacağını düşünüyorum.

"SARF ETTİĞİM SÖZLER SUÇ OLUŞTURMAZ"

Toplumsal desteği ve niteliği ile terör örgütü niteliğini aşan bir yapıda olması itibariyle bu örgütün cezaevindeki hükümlü lideriyle bir diyalog ve müzakere süreci başlatılmış. Devletin bir numaralı bürokratı dahil olmak üzere kendisi ile üç yıl boyunca müzakereler yürütmüştür. Bu süreç sonucunda hükümetin de onayladığı 10 maddelik bir çerçeve metin oluşturulmuş ve Başbakan’ın resmi ofisi olan Dolmabahçe Sarayı’nda 3 bakanın katılımıyla kamuoyuna deklare edilmiştir. Ben şahsi olarak düşman, işgalci ordu veya terör ve terör örgütü gibi kavramlarla bu meselelerin çözülemeyeceğini, bu kavramlaştırma ve ifade biçiminin sorunu daha da derinleştirdiğini düşünüyorum. Zira aynı programda örgütün terör niteliğinde eylemlerinin altını çizmekle birlikte, asla bunları tasvip etmemekle birlikte, teknik ve kavramsal olarak terör örgütü nitelemesinin yanlış olduğunu düşünüyorum. Bu nedenle bu ifadeyi kullandım. Bunu sadece bir tespit amacıyla yaptım. Yoksa örgütün propagandasını yapmak gibi bir gayret yoktur. Ben insan hayatına yönelen her türlü eyleme karşıyım. Kime yönelik olursa olsun. Asker, polis veya diğer güvenlik görevlisi fark etmez. Ben bir suç işlemedim. Sarf ettiğim sözler suç oluşturmaz. Ben resmi veya başka siyasi kesimlerin görüş ve tanımlamalarını kabul etmiyorum. Bir bütün olarak PKK’nın böyle bir tanımlamaya oturtulamayacağını düşünüyorum."

 TUTUKLANMASI İSTEMİYLE MAHKEMEYE SEVK EDİLDİ

Soruşturmayı yürüten Bakırköy Başsavcıvekili İdris Kurt, yaklaşık 3 saat süresince 6 sayfalık ifade veren Elçi’yi "Terör örgütü propagandası" suçundan tutuklanması talebiyle Nöbetçi Bakırköy Sulh Ceza Hakimliği’ne sevk etti.

Elçi’ye destek olmak için çok sayıda avukat adliyeye geldi. Adliyeye gelenler arasında HDP Grup Başkanvekili Pervin Buldan, HDP İstanbul Milletvekili Levent Tüzel ve Avukat Turgut Kazan, Eren Keskin, Ömer Kavilli ve İstanbul Barosu yöneticilerinden Mehmet Durakoğlu da bulunuyor.

Editör: TE Bilisim